Meksika da değil Türkiye’de cezaevine silahlı baskın

Meksika da değil Türkiye’de cezaevine silahlı baskın

Elazığ Cezaevine gece yarısı yapılan baskın bana Türkiye’de hapishanelerde işlenen cinayetleri anımsattı. Cezaevlerinde genel olarak kişisel çekişmeler, örgüt ve mafya hesaplaşmaları, uyuşturucu ve koğuştaki anlaşmazlık vs gibi nedenlerle cinayetler işlenmektedir.

Zaten cezaevlerinde yatan mahkumlar arasında bildiğimiz yasaların dışında mahkumların oluşturduğu kendi yasaları uygulanır.

Cezaevinde gerçekleştirilen birkaç cinayeti anımsayalım:

Bayrampaşa Cezaevi’nde 9 Mayıs 1994’te tecavüz suçundan tutuklu olan 5 kişi, şişlenerek ve boğularak topluca öldürüldü.

Sabancı cinayetinin sanıklarından Mustafa Duyar 15 Şubat 1999‘da Afyon E Tipi Kapalı Cezaevi’nde Karagümrük Çetesi mensuplarınca tabancayla vurularak öldürüldü.

Bayrampaşa Cezaevi’nde 26 Ekim 1999’da tutuklu Ecevit Sütçü, uyuşturucu anlaşmazlığı yaşadığı Vedat Şahin, Muhammet Dağ ve Kadir Kurt adlı mahkumlar tarafından şişlenerek öldürüldü.

Niğde Kapalı Cezaevi’nde 11 Haziran 2003’te tutuklu olarak bulunan Mahmut Bilgiç, cinayet hükümlüsü koğuş arkadaşı İlhan Elbaş’ı boğarak öldürdü, sonra da gözlerine tahta ve çivi çakıp vücudunu jiletle kesti.

03 Mayıs 2014’te Ankara Sincan L Tipi Cezaevi’nde Burçin Aral, iki mahkumun daha yardımıyla cinayet suçundan hapishanede hükümlü bulunan Kürşat Avcu’yu boğazını camla keserek öldürdü. Aral, Avcu’nun kanıyla da duvara “Her canlı ölümü tadacaktır” yazdı.

Tekirdağ T Tipi Kapalı Cezaevi’nde gasp ve yaralama suçundan tutuklu bulunan Ali K., 27 Temmuz 2014’te oda arkadaşı olan ve hükümlü Nihat Yılmaz’ı, kesici bir aletle boğazı ve cinsel organını keserek öldürdü.

Sivas E Tipi Kapalı Cezaevi’nde cinayet hükümlüsü 33 yaşındaki Metin Avcı, eşlerin görüşmeleri için hazırlanan ve “Pembe oda” da eşi 29 yaşındaki Leyla Avcı’yı boğazını meyve bıçağıyla keserek öldürdü.

18 Mayıs 2015’te Kayseri Cezaevi’nde adam yaralama suçundan dolayı hükümlü olan Dursun Çadır, iki koğuş arkadaşı tarafından dövülerek öldürüldü.

Adana’da 4 Mart 2016’da bir kişiyi öldürmekten cezaevinde bulunan oğlu Gökhan ile görüşmeye gelen baba Müslüm oğlunun öldürdüğü kişinin  yeğeni Mehmet Emin  tarafından bekleme salonunda öldürüldü.

Mersin’de üniversite öğrencisi Özgecan Aslan’ın vahşice öldürdükleri gerekçesiyle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan Ahmet Suphi Altındöken ile babası Necmettin Altındöken Adana Kürkçüler E Tipi Kapalı Cezaevi’nde vuruldu. Ahmet Suphi Altındöken kaldırıldığı hastanede öldü.

Hapishanelerde 1990’larda örgüt içi infazlarda da onlarca kişi öldürüldü. Pek çok örgüt “ajan olduğu”, “itirafta bulunduğu” gibi gerekçelerle kendi mensuplarını öldürdü.

Çocukluğumda bir hükümlüye bir yakının elindeki bıçağı, cezaevinin birinci katında bulunan demir parmaklıklı pencereye fırlatarak vermesi olayı benim dar alanlarda birlikte yaşamak zorunda olan insanlar arasındaki ilişkilere olan ilgimi artırdı. Mesleğimin ilk yıllarında Siirt Cezaevinde uzun bir koridorda üst üste konmuş yatakları, ranzaları görünce şaşkınlık içinde kalmıştım.

Öğrenci yurdu odaları, cezaevleri ve benzeri yerler gibi sınırlı ve dar alanlarda birlikte yaşamak çok zordur. Üniversitede okuduğum yıllarda bir ara Site Öğrenci Yurdunda 4 kişilik bir odada kaldığım geceleri anımsarım.  Oda arkadaşlarından biri 40-45 yaşlarında Gavur İrfan lakaplı yıllanmış sözde bir öğrenciydi. Gece o küçük odaya dışarıdan adam getirir ve çok geç saatlere kadar odada kumar oynarlardı. Sesten ve ışıktan uyuyamazdık. Yurt yönetimi de yeterli özeni göstermiyordu. Sonradan odaya gelen iki arkadaşla iş birliği sağlayınca gavur İrfan’ı başka odaya attırabildik.

Cezaevlerinde hücrede kalmak da çok zordur.

Sonradan özellikle cezaevi filmlerini izleyince oradaki mahkumlar arasındaki çekişmelerin-düşmanlıkların ve ölüm duyguları içinde olmanın yaşamı nasıl çekilmez, stresli hale getirileceğini düşünmeye başladım.

Herkesin bildiği yaşadığı örneklerde hükümlü ya da tutuklunun cezaevinden bir an önce çıkmak istemesi, bazılarının ise firar etmesi. Fakat Elazığ Açık Ceza İnfaz Kurumunda yaşanan olay tam tersi.

Bu olay hakkında Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif evleri Genel Müdürlüğünden yapılan açıklamada; “05.07.2024 tarihinde Elazığ Kampüs Açık Ceza İnfaz Kurumunun etrafında bulunan tel örgülerden atlamak suretiyle kuruma girdiği tespit edilen bir şahıs, kurumda adli suçtan hükümlü olarak barındırılan Murat Bulut’u ateşli silah ile bacağından yaralamıştır. Yaralanan hükümlü vakit kaybetmeksizin ambulans ile hastaneye sevk edilmiştir. … Olayla ilgili başlatılan adli soruşturma çerçevesinde, içlerinde saldırıyı gerçekleştirdiği değerlendirilen failin de bulunduğu 5 kişi gözaltına alınmış olup, sorguları devam etmektedir” denildi.

Medyada ise bu olay: ”15 suç kaydı bulunan 24 yaşındaki Musa Orhan ve beraberindeki dört kişi, gece 00.20 civarında bir minibüsle cezaevinin yakınına  gelerek tel örgüleri kesti ve B-5 koğuşuna girdi. Orhan, burada 20 yaşındaki hükümlü Murat Bulut’a kurşun yağdırdı. Kanlar içinde kalan Murat Bulut hastaneye kaldırıldı. Olay sonrasında maskeyle kaçmaya çalışan Musa Orhan, kısa süre içinde yakalanarak yeniden cezaevine gönderildi. Saldırı sırasında yaralanan Murat Bulut ise hastaneye kaldırıldı” diye yer aldı.

Cezaevindeki bir kişiden intikam almak için bilinçli olarak suç işleyip içeri girme örneklerini hem gerçek yaşamda görmüş ve hem de filmlerde izlemiştik. Elazığ’da yaşanan olay farklı.

Olayın geçtiği açık ceza infaz kurumu 5275 sayılı Kanun’un 14’üncü maddesinde ‘Açık ceza infaz kurumları, hükümlülerin iyileştirilmelerinde, çalıştırılmaları ve meslek edindirilmelerine öncelik verilen, firara karşı engelleri ve dış güvenlik görevlisi bulunmayan, güvenlik bakımından kurum görevlilerinin gözetim ve denetimi ile yetinilen kurumlardır’ diye tanımlanıyor.

Sonuçta yaşanan olayın kabul edilemez ve inanılır gibi olmadığı, açık infaz kurumlarında bile can güvenliğinden devletin sorumlu olduğu tartışılamaz.

Kerim Korcan’ın eserinden uyarlanan, müziklerini Ahmet Kaya’nın yaptığı “Tatar Ramazan” filminde, Ramazan adam öldürmekten ikinci kez hapse girer.

Koğuşta esrar satan, kumar oynatan bir koğuş ağası ile karşılaşır. Ramazan kimseye bulaşmak istemez ama hapishane müdürü ve gardiyanlar da koğuş ağasıyla dayanışma halindedir. Ramazan ise garibanlarla yakınlık kurar. Ramazan bir gün koğuş ağası Mustafa’nın yaptıklarına dayanamaz ve onu tokatlar. Mustafa ve arkadaşları da Tatar Ramazan’ı öldürmek ister ama, Ramazan önlemini almıştır, hazırlıklıdır ve daha atik davranıp Mustafa’yı bıçaklayarak öldürür. Bu olaydan sonra Ramazan’ın namı 700 kasaba, 70 il ve 7 düvele yayılır.

Hücre 211 Filmi de ilginçtir. Gardiyan olmak isteyen Juan’ı diğer iki gardiyan cezaevinde gezdirirken birdenbire tavandan düşen bir parçanın çarpması ile Juan bayılır. Arkadaşları onu ayıltmak için 211 sayılı hücreye götürür. Juan’ın bilinci kapalıdır ve hücrede yatarken hapishanede bir ayaklanma başlar. Juan ayıldığında yaşamda kalmak için gardiyan kimliğini saklar ve mahkum rolü oynanarak onların arasına katılır.

Yeşil Yol filminde mahkum John’un masum olduğunu anlayan Paul, onu idam etme düşüncesiyle perişan olur ve onu serbest bırakmayı teklif eder. John, dünyayı zalim bir yer olarak gördüğü ve insanların birbirlerine çektirdiği ıstıraptan dolayı sürekli acı içinde olduğu için, Paul’e infazın bir merhamet eylemi olacağını söyler ve serbest kalmayı kabul etmez.

Yaşamın içinde her şey var. Bugüne kadar izlediğim filmlerde hep cezaevinden firar konusu, mahkumlara işkence, cinsel taciz vs işlenirdi. Şimdi yaşanan olayda ise daha önce cezaevinde yatan birinin cezaevine birini vurmak üzere cezaevini basması, cezaevine geri dönmesi çok ilginç ve adalet tarihinde bir ilk.

İzzet Doğan

Emekli İstanbul Hakimi

TÜKONFED Hukuk Komisyonu Başkanı