İKİ ŞAFAK ARASINDA
Yönetmen Selman Nacar’ın ilk uzun metraj filmi İki Şafak Arasında, Torino Film Festivali’nde “En İyi Film” ödülüne, Türkiye’de ise Antalya Altın Portakal Film Festivalinde birçok ödüle layık görüldü.
Filmin adı ister istemez sözleri Ahmet Çuhacıya, bestesi Zülfi Livaneli’ye ait: “Bir şafaktan, bir şafağa, bir akşamdan bir akşama” türküsünü çağrıştırıyor.
“Bir şafaktan, bir şafağa sözcükleri“ yerine “iki şafak arasında “demek aynı kapıya çıkar. Sonuçta aynı zaman aralığı anlatılıyor. Hani deneyimli siyasetçi Süleyman Demirel “24 saat siyasette çok büyük zamandır” demişti ya iki şafak arasında insanların yaşadıkları olaylar, çektiği acılar ya da mutluluklar için çok büyük zamandır.
Biz de bir iş kazası, trafik kazası ya da yakınmaya bağlı bir suç işlendiği zaman, mağdur olan taraf ekonomik bakımdan zayıfsa, yasal yollara başvurma olanağı yoksa ya da bilemiyorsa yapılacak şey ona ya da ailesine ulaşıp bir miktar para önererek olayı kapatmak, adalet arayışını kaynağında önlemek fırsatçılığıdır.
İki şafak arasında adlı filmde de yönetmen, Kadir’in ailesinin Anadolu’da işlettiği tekstil fabrikasında bir ihmal neticesinde yaşanan iş kazasının yasal sonuçlarının etik değerleri bir yana bırakarak para karşılığı söz veri ve ödemelerle etkisizleştirilmesini anlatıyor.
İş kazalarında doğal olarak sermaye sahibi patron ile kazaya uğrayan emekçi işçi karşı karşıya gelir. Yani bir anlamda güçlü ile güçlü olmayan arasında bir çıkar çatışması söz konusudur. Yasalar işçiyi korur derler ama bu durum belki yasal haklarını aramak için adliyeye başvurma olanağını bulanlar içindir. Ancak kazadan sonra devreye giren unsurlar daha çok olaya kaynağında el atar ve çözüm sağlar.
Sözünü ettiğimiz filmde tekstil fabrikasındaki arızalı olan bir makinayı güvenlik önlemleri almadan onarmaya çalışan Murat ağır yaralanır ve kaldırıldığı hastanede ölür. Ancak ölümü kendi eşinden ve ailesinden saklanır.
Feodal düzenin etkin olduğu bölgelerde sık görülen kan davası; hukuk kuralları içinde cezalandırmayı kabul etmeyip, kişiler karşı tarafı kendi elleriyle cezalandırır.
Aşiretler de bu karşılıklı öldürme olaylarında daha az ceza alacağı için ailenin en küçük oğlunu suçlu olarak gösterirler.
Ayrıca bizim filmlerde de genel olarak suç işleyen varlıklı kişi suçu üstlenmez onun yerine yoksul olan bir kişi bulunur, ona ve ailesine bakılacağı sözü ile birlikte bir miktar para da verilerek olaya çözüm sağlanır.
Bu filmde de fabrika sahiplerinin, henüz Murat’ın öldüğünü bilmeyen, onu yaralı sanan Murat’ın eşi Serpil’e para teklif etmek için ailenin küçük çocuğu Kadiri görevlendirirler.
Murat’ın eşi Serpile para teklif etmek ve olayın yasal sonuçlarından kolay sıyrılmanın yolları için yapılan aile toplantılarda şirket avukatının da önerdiği çözüm yolları dikkat çekicidir.
Murat’ın iş kazası sonucu ölümünde sarhoş olduğunu ileri sürmek ve bu iddiayı kanıtlamak için fabrikada çalışan işçileri tanık göstermek mümkündür. Elbette ki fabrikada çalışan işçi patron aleyhine tanıklık ettiğinde işinden olma korkusu ile gerçeği söylemek gibi erdemli davranmak arasında bir seçim yapmak zorundadır. Eşinin sarhoş olmadığın kanıtlamak ise Serpil için zor görülmektedir.
Yine ailenin, şirket avukatının ve olayın diğer aktörlerinin en önemli çözüm yollarından biri; işçinin ölümü halinde oluşacak bir kısım yasal sorumluluklardan kurtulabilmek için işçinin ailesine para ödeyerek şikayetçi olmadıklarına ilişkin yazılı bir ibra almak bu senaryo gerçekleşmez ise ailenin küçük çocuğu Kadir’in yargılanmasının önlenmesi için, yurt dışına kaçmasıdır. Yurt dışına kaçmak bizde adaletten kaçmanın en kolay yolu olarak bilinmektedir
Ancak her kuşun eti yenmez örneği işçi Murat’ın eşi Serpil “kan parası” olan teklifi kararlılıkla kabul etmez ve bu kararı henüz öldüğünü bilmediği kocasının vermesi gerektiğini ısrarla belirtir.
Kazanın olduğu günün akşamında Kadir’in tanışmaya gittiği sevgilisi Esma’nın babasının şöylesi sırasında “Kader denilen şey insanın acizliğinden başka bir şey değildir” demesi yaşanan olayın bir yazgı, fıtrat sorunu olmadığını da vurgulamaktadır.
Bu filmde insanın kendi ailesini, “ailenin bazı olaylar karşısındaki tutumunu nedeni ile” tanıyamamış olduğu gerçeğini de görüyoruz.
Filmin sonunda ahlaki değerlerin mi, hukukun mu yoksa paranın gücünün mü kazandığını izleyicilere bırakmak gerekiyor.
İzzet Doğan
Em. İstanbul Hakimi