Bir Hukuki Mütalaa
HAVAYOLU YOLCU TAŞIMACILIĞININ YAYGIN UYGULAMASI
OVERBOOKING’E BİR BAKIŞ: YASAL MI?
Overbooking yani fazladan rezervasyon alma, havayolu yolcu taşımacılığında uluslararası düzeyde kabul görmüş bir uygulama. Uygulamanın mağduru olanların canını sıkan bir uygulama olduğu kesin. Ancak havayolu işletmelerine göre Overbooking’in insanlığa olan faydaları düşünülünce birkaç küçük mağduriyetin bu faydaların yanında esamesi bile okunmaz. Peki gerçekten öyle mi?
Havayolu işletmeleri, planlanan uçuşlardan bilet satın alan yolcuların tümünün uçuşa gelmeyeceği/gelemeyeceği kabulü ile çeşitli istatistiki verilere de dayanarak uçağın koltuk sayısından fazla bilet satmaktalar. Fazladan kaç bilet satılacağını istatistiki veriler ve yetkililerin inisiyatifi belirliyor. Ancak evdeki hesap çarşıya uymayıp da koltuk sayısından fazla yolcu uçuş için hazır olunca bu kez Overbooking durumu ortaya çıkıyor.
Öncelikle burada bir hususa değinelim. Havacıların kabulüne göre ücretini ödeyerek bilet satın almanız aslında bir satın alma değil rezervasyon olarak görülüyor. Ne zaman ki uçuş için vaktinde havalimanında olur ve check-in yaptırırsınız (check-in’i online da yapabilirsiniz) İşte o zaman gerçek bir hak sahibi, yolcu muamelesi görürsünüz. Ki her şeyi nizami yapsanız bile uçuşa kabul edilmeme riski ile karşı karşıyasınız. Tekraren; ücret ödeyerek bir güzergahtan bilet satın almış olmanız havacılara göre sizi sadece rezervasyon sahibi yapıyor. Bedelin tamamı ödenerek yapılan bir rezervasyon..!? Gündelik yaşamda alışkın olmadığımız bir durum.
Konuya çok yabancı olanlar için bir kez de sayısal veriler üzerinden farazi bir örnekle açıklama yapalım. Havayolu işletmesi, A noktasından B noktasına yapılacak uçuşunu 300 koltuklu bir uçakla yapacak olsun. Havayolu işletmesi 300 biletin tamamını satmış olsun. Havayolu işletmesi elindeki verilere göre bu 300 yolcunun 20 tanesinin uçuşa katılmayacağını varsayarak fazladan 20 bilet daha satarak 300 koltuklu uçak için toplamda 320 bilet satmış olsun. Uçuş saati geldiğinde ise 310 yolcu uçuş için hazır olsun. İşte bu durumda yolculardan 10 tanesinin elemine edilerek hazır olan 300 yolcu ile yola devam edilmesi gerekecektir.
Belki karşılaşanlarımız olmuştur; bu gibi hallerde yolculara çeşitli teklifler götürülerek uçuşa katılmaktan vazgeçecek gönüllüler aranır. Tekliflere rağmen yeteri kadar yolcu gönüllü olmazsa bu kez havayolu işletmesinin yolcuların bir kısmını uçağa kabul etmediği görülür. Ötesinde, yolcu uçak içinde hazır vaziyette olsa bile uçağı terk etmesi istenir.
Peki nasıl olur da bir yolcu, ücretini peşinen ödediği ve vaktinde hazır olduğu bir uçuşa kabul edilmez? Bu ne demek oluyor? Alışılagelen hukuki işlemlerin doğasına ters olan bu durum aynı anda hem sözleşmeye aykırı davranış hem bir haksız fiil hem de bir suç teşkil etmez mi? İşte bu soruları cevaplamaya çalışacağız.
Hemen burada okuyucularımıza bir olayı hatırlatmak isteriz. 2017 yılında, ABD’de, Vietnam kökenli ABD vatandaşı Dr. David DAO, havayolu ile yapacağı seyahatte uçaktaki koltuğuna yerleşmiş, uçağın kalkmasını bekliyordu. Ancak seferde bir overbooking hali mevcuttu. Havayolu işletmesi uçuştan feragat eden yeterli sayıda gönüllü bulamayınca bu kez Dr. Dao’dan uçağı terk etmesini istedi. Dr. David Dao bu durumu kabul etmedi ve nihayetinde zor kullanılarak uçaktan indirildi. 65 yaşının üzerinde olduğu ifade edilen Dr. Dao, vahşice denilebilecek bir müdahale ile ağzı burnu kanlar içinde uçaktan indirildi. Tabi diğer yolcular yaşananlara tepki gösterdiler. Yine yolculardan bir kısmı yaşananları kayda alıp internet alemine servis ettiler. Olay, uluslararası çapta çok büyük tepki topladı. Havayolu işletmesinin üst düzey bir yetkilisi yaşananların yasal olduğunu iddia etmiş olsa da havayolu işletmesinin Dr. Dao ile irtibatlanarak konuyu dava dışı yolla bir çözüme kavuşturmak için çabaladığı ve Dr. Dao’nun da iyiniyetiyle meselenin sonuca bağlandığı kamuoyuna yansıyanlar arasında.
VARAN BİR: Havayolu işletmesi yasal olduğunu iddia ettiği bu uygulama nedeniyle neden dava dışı bir uzlaşı aradı? Buna ne gerek vardı? Madem ki yaşananlar meşru idi öyleyse herkes yaşamına kaldığı yerden devam edebilirdi. Ki Dr. Dao’ya kontrolsüz şekilde müdahalede edenler havayolu işletmesinin çalışanları değil havalimanında görevli güvenlik güçleriydi. Yani havayolu işletmesi ile bir bağları da yoktu. Eğer ki bu uygulama gerçekten yasal ise ve Dr. Dao’ya müdahale edenler de havayolu işletmesinin çalışanları olmadığına göre Dr. Dao’nun hukuki bir mücadeleye girişmesi ihtimalinde bunu kazanması mümkün olamazdı. Ancak öyle olmadı. Öyle zannediyoruz ki havayolu işletmesi bu konuda dezavantajlı bir konumda olduğunu kabul ederek ABD’de çok yüksek hadden hükmedilebilen tazminatlardan kaçabilmek adına, konuyu daha sonrasında dava açılmamak üzere dava dışı bir yol ile sonuca bağladı. Muhtemelen Doktor Dao’nun da bu konudaki iyi niyetiyle konu kapandı.
Türkiye’de overbooking nedeniyle açılan davalarda davalı konumdaki havayolu işletmelerinin savunmalarına ve akabinde kararlara bir göz atalım.
Havayolu işletmeleri açılan davalardaki savunmalarının çoğunda overbooking’in bir sektör uygulaması olduğunu ifade etmekten öteye geçememekteler. Bir uygulamanın sektörde kabul görerek sürekli hale gelmesinin o uygulamaya meşruiyet kazandırmayacağı izahtan varestedir. Yine bazı dosyalarda ise uygulamanın dayanağının mevzuatta yer aldığını ifade etseler de davaların sonunda verilen kararlardan anlaşılabildiği kadarıyla yasal bir durum da söz konusu değildir. Havayolu ile Seyahat Eden Yolcuların Haklarına Dair Yönetmelik’te bu savunmalarına dair bir hüküm var gibi görünse de aslında bu hüküm de normlar hiyerarşisine aykırı gözükmektedir. Bu nedenle ilgili mercilerce ihmal edilerek sonuca varılması gerekmektedir diye düşünmekteyiz. İzah edelim:
Yönetmelikteki hüküm şu şekildedir: “… yeterli sayıda gönüllü çıkmadığı takdirde … hava taşıma işletmesi yolcuları kendi iradeleri dışında uçağa kabul etmeyebilir.”
Yönetmeliklerin; Anayasanın, uluslararası sözleşmelerin, kanunların, cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin altında yer aldığını, yönetmeliklerle üst normda düzenlenmesi gerekmeyen konuların düzenlendiğini, yönetmeliklerde üst normun ne şekilde uygulanacağına dair izahatın bulunduğunu, bu nedenle daha açıklayıcı mahiyette olduğunu ve ayrıca daha teknik olabileceğini biliyoruz. Yine şunu da biliyoruz ki, yönetmeliklerle üst normun kapsamı genişletilemez, üst normda bahsi geçmeyen bir husus hakkında ilk defa yönetmelikle kural ihdas edilemez. Yine yönetmeliklerin kaynaklandığı bir üst düzenleme olur. Az önce andığımız yönetmeliğin meşruiyetini aldığı üst norm da Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun.
Kanundan, “Yolcu hakları ile ilgili uluslararası alanda belirlenen kuralları uygulamak için gerekli düzenlemeleri yapmak ve denetlemek” şeklindeki ifadeler ile yetkiyi alan Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, ilgili yönetmelikle “… yeterli sayıda gönüllü çıkmadığı takdirde … hava taşıma işletmesi yolcuları kendi iradeleri dışında uçağa kabul etmeyebilir” şeklinde bir hüküm getirmek istemiş. Okuyucularımıza soralım: Uçuşa hazır bir yolcunun uçağa kabul edilmemesi durumu bir yolcu hakkı mıdır yoksa fazladan bilet satışı yapan havayolu işletmesinin karlılığını koruyan bir menfaat muhafızı mıdır? İkincisi gibi gözükmekte. Bu hükümde bir yolcu hakkından bahsedilmediği gibi tersine yolcunun mağdur edilişine meşruiyet kazandırılmak istendiği, bu anlamıyla yolcu hakkı olmadığı ortadadır. Yine hükmün sözleşmeler hukukuna aykırı yapısı hemen göze çarpmaktadır. Kanunda, havayolu işletmelerinin bu türden uygulamalar yapabileceğine dair bir hüküm de olmadığına göre öyleyse yönetmelikteki bu hüküm normlar hiyerarşisine aykırıdır diyebiliriz. Yönetmelikte yer alan bu hükme göre hareket edilemez, bu hükme göre hak dağıtılamaz.
Yine yukarıda anılan yönetmelik hükmü 2920 Sayılı Türk Sivil Havacılık Kanununa ve bu alandaki uluslararası sözleşmeye de aykırı gözükmektedir. Kanunun 124’üncü maddesine göre “Taşıyıcının sorumluluğunun sınırlandırılması, 12 Ekim 1929 tarihinde Varşova’da imzalanan ve Uluslararası Hava Taşımalarına İlişkin Bazı Kurulların Birleştirilmesi Hakkındaki Sözleşme ve bu Sözleşmeyi değiştiren Türkiye’nin katıldığı sözleşme ve protokollerin hükümlerine göre tayin olunur.” Yine 125’inci maddede “Taşıyıcının sorumluluğunu tamamen veya kısmen kaldıran veya 124’üncü maddede sözü geçen Sözleşme veya onu değiştiren protokolde belirtilmiş olan sorumluluk sınırını indirmeyi amaçlayan her şart hükümsüzdür. Bu şartların hükümsüzlüğü taşıma sözleşmesinin de hükümsüzlüğünü icap ettirmez” ifadeleri yer almaktadır.
12 Ekim 1929 tarihli Varşova Sözleşmesine baktığımızda ise, bu sözleşmenin diğer bazı protokol ve sözleşmelerle birleştirilmesi ve bunların uyumlulaştırılması kapsamında Varşova Sözleşmesinin yerine geçmek üzere Montreal’de imzalanan yeni bir sözleşmenin hazırlandığı ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bu yeni sözleşmeye 26 Mart 2011’de taraf olduğunu görmekteyiz. 1 Montreal Sözleşmesine baktığımızda yukarıda iç mevzuat olarak ifade ettiğimiz hükümlere benzer hükümlerle karşılaşmaktayız. Sözleşmenin, havayolu işletmelerine yolcuları sebepsiz yere sefere kabul etmeme yönünde bir hak ve/veya yetki sağlamadığını, havayolu işletmelerinin savunmalarında bahsi geçen sektör uygulamasını meşrulaştırmadığını görüyoruz. Ötesinde, yaşanabilecek aksaklıklar nedeniyle havayolu işletmesinin sorumluluk alanının genişletildiğini anlıyoruz.
VARAN İKİ: Konuyla ilgili yargı kararlarına yansıyan ifadelere bir göz atalım. Zira havayolu işletmelerinin bir kısım savunmalarında uygulamanın yasal olduğuna dair ifadeler mevcuttur. Ülkemizdeki hukuk sisteminde vakıaları ve delilleri getirmek tarafların, hukuku uygulamak ise hâkimin görevidir. Bu nedenle tüm dosya kapsamını ve hukuku önüne alan hakimlerin bu konuyla ilgili kanaatleri de bizim için yol gösterici olacaktır. Mahkemelerden çıkan kararlar özetle aşağıdaki gibidir:
“Her ne kadar davalı tarafça (yani havayolu işletmesince), “overbooking” işleminin olağan bir uygulama olduğu savunmasında bulunulmuşsa da bir takım işlem ve uygulamaların zaman içinde olağan hale gelmesi, o işlem ve uygulamanın doğru olduğu anlamına gelmeyeceği gibi kişiler üzerindeki olumsuz etkinin de ortadan kalkmasını gerektirmez.”
(Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2014/13992 Esas 2014/20286 Karar)
“… davalı havayolu işletmesi yönünden ise, her ne kadar davalı tarafça olayın tüm dünyada kabul gören ”overbook” denilen işlemden kaynaklandığı savunulmuş ise de eylemin haksız fiile konu olduğu sabit olup, davalının hukuka aykırı eyleminin davacılarda acı, elem ve ızdıraba yol açtığı gerekçesiyle … davacıların kişilik haklarına yapılan saldırının kınanmasına ve kararın ilanına karar verilmiştir” şeklinde hüküm kuran ilk derece Asliye Hukuk Mahkemesi kararındaki hukuki gerekçe kabul edilmiş ancak “somut olayın niteliği ve davalı eylemiyle orantılı bir karar vermek gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir” gerekçesiyle hukuki duruma bağlanan sonuç yönünden bir bozma kararı verilmiştir. Sonuç itibariyle olayın yasal kabul edilemeyeceğine dair hukuki gerekçe geçerlidir.
(Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2015/156 Esas 2015/4884 Karar)
Görüleceği üzere davacı iddialarını, davalı savunmalarını ve tüm hukuku önüne alarak ihtilafı çözmekle görevli olan mahkemeler ‘overbooking’ olarak adlandırılan uygulamanın hukuki olmadığı kabulü ile bundan zarar görenlerin maddi ve manevi zararlarının giderilmesine karar vermişlerdir. Savunmalarda iddia edildiği gibi bu durum meşru ve yasal olsaydı mahkemelerin gerekçelerinin aşağıdaki gibi olması gerekirdi:
“Her ne kadar davacı taraf, davalı havayolu işletmesinden bilet satın alarak uçuş için vaktinde hazır olmuşsa da havayolu işletmelerinin uygulamalarına ve yasal düzenlemelere göre davacının uçağa kabul edilmeyebileceğini bilmesi ve bu riskleri öngörmesi gerekirdi. Bu nedenle davacının uçağa kabul edilmemesi nedeniyle açılmış olan davanın reddine …”
Mahkemelerin kararlarındaki gerekçeler, bizim davalı savunmalarına göre oluşturduğumuz kısa gerekçedeki gibi olmadığına göre uygulamanın yasal olmadığına dair bir başka delili de mahkemeler vasıtasıyla elde etmiş oluyoruz. VARAN ÜÇ: Konunun yasal olamayacağına dair görüşümüzü son bir kıyas ile destekleyelim. Bir müteahhit düşünelim: Elli bağımsız bölümü altmış kişiye satmış ve bunların bedelini de tahsil etmiş olsun. Günün sonunda altmış kişi de hakkını isterse bunların bir kısmının mağdur olacağı ortadadır. Peki ama bu dolandırıcılık olmaz mı? Oluyor zaten. Hatta nitelikli dolandırıcılık oluyor. Müteahhit, “Benim dolandırma kastım yoktu. Alıcıların bir kısmı bizimle sözleşme yaptıktan sonra alımdan vazgeçiyorlar, arayıp sormuyorlar hatta paralarını bile geri istemiyorlar. Ben de buna istinaden bu şekilde çalışıyorum.” şeklinde bir savunma yapsa acaba müteahhidin savunması kabul görecek midir? Mümkün değil gibi. Ancak havayolu işletmelerinin faaliyetlerini üzerine oturttukları mantık buna benzemekte. Daha önce bu konudan mağdur olup da konuyu savcılık makamlarına intikal ettiren var mıdır bilemiyoruz ancak olur da bir kimse böyle bir konudan şikayetçi olursa burada iki suç gündeme gelir diye düşünüyoruz: Dolandırıcılık ve Kamu Hizmetlerinden Yararlanma Hakkının Engellenmesi.
VARAN DÖRT: Son olarak hatalı uygulamalarla karşılaştığımız için müracaat yolu hususuna da değinmek isteriz. Bilindiği üzere 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 3’üncü maddesinde tüketici işlemi “Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi” olarak tanımlanmıştır. Görüleceği üzere taraflar arasındaki ilişkinin mahiyetinden ziyade işlemi yapanların niteliği bu kanundaki hükümlerinin uygulanması bakımından önem taşımaktadır. Yine Kanununun 73’üncü maddesine göre “Tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemeleri görevlidir.” İlave olarak Kanunun 83’üncü maddesine göre de “Taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu işlemler ile ilgili diğer kanunlarda düzenleme olması, bu işlemin tüketici işlemi sayılmasını ve bu Kanunun görev ve yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanmasını engellemez.” Hal böyle olunca, havayolu ile seyahat eden tüketicilerin ihtilaflarının Tüketici Kanunu kapsamında kaldığı gayet açıktır. Bu anlamda Tüketici Hakem Heyetleri görevli olduğu gibi Tüketici Mahkemeleri de görevlidir. Aksi yöndeki uygulamalar hatalı olacaktır.
Açıkladığımız gerekçelerle, havayolu işletmelerinin koltuk sayısından fazla bilet satışı yapmalarını hem doğru bulmadığımızı hem de bunun yasal olmadığını düşündüğümüzü belirtmek isteriz. Bu nedenle uygulamadan mağdur olan kişilerin haklarını ararken çekimser davranmamalarını, özellikle bir avukata müracaat ederek profesyonel destek almalarını tavsiye ederiz. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi mağduriyetlere neden olan bir uygulamanın uluslararası düzeyde yaygın hale gelmiş olması ona meşruiyet kazandırmaz bilakis karşısında daha bir dirençli durmayı gerektirir.
Av. Recep Alper YILMAZLAR
Tüketici Konfederasyonu Hukuk Komisyonu Üyesi
Kaynak: 1. Hava Taşımacılığında Montreal Sözleşmesinin Yürürlüğe Girmesinin İç Hukuka Etkisi, Günay ve Gençtük,